Doğal dengeye bağımlı olduğumuzu son zamanlarda iyice unuttuk. Afet, deprem ve seller dışında hastalık krizleri ile aşina olmasak, bir nesil şeftaliyi laboratuarda yapıldığını sanabilir. Birbiri ile ilişkili, karmaşık yapılarla bağlı olan doğal yaşam, insan neslinin düzenini kırılmasına karşı koymaya çalışıyor. Sayısı az olan doğa severler bu sürece karşı çıkmaya çalışsa da, habitatın en hassas canlılarından biri olan arı zaman zaman bu savaşta mağlup olabiliyor.
Günlük yediğimiz öğünlerin biri arılar sayesinde önümüze geliyor. Ekonomik olarak belirtirsek, her yıl dünyada polenle üreyen bitkilerin mali eder 265 milyar dolar seviyesinde. Bu bitkilerin yetişmesinde arısız bir gelecek bulunmuyor.
Ayrıca hayvan yetiştirilmesinde kullanılan meyve ve bitkilerin üretiminde de arısız bir gelecek gözükmüyor. Arıların bu alandan çekilmesi demek, gıda ekosisteminde çok ciddi bir kırılma demek oluyor.
Dünya çapında arılar her türlü insan eliyle oluşturulmuş zararlarla neslini koruyamama ile karşı karşıya. Amerika’da 195 yılında 5 milyon civarında olan kovan sayısı bugünlerde 2.5 milyona kadar geriledi. Ülkemizde ise yer yer arı kolonisi kaybı %70’leri buluyor. Çukurova Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi ve Ankara Etlik Merkez Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü, yaptıkları ortak çalışmayla 23 ilden topladıkları arı numunelerini inceledikten sonra arı kolonilerinin çok hızlı bir şekilde yok olduğunu belirledi.
Arı ölümlerinin sebepleri nedir ? 2006’da ileri sürülen bir teori var. Adı ‘colony collapse disorder’ (koloni çöküşü düzensizliği). Bu teorinin birden fazla bileşeni var. İlk tehlike parazitler. Arıların en önemli düşmanı ‘acarapis woodi‘ adlı küçük parazit. Arıların trake borularına (solunum sistemi) yerleşip yumurtalarını bırakarak arının tüm vücuduna yayılıyor. Bir arının içinde büyüyen yüzlerce binlerce woodi, arıyı öldürene kadar tüm vücut sıvısını emerek büyümesinde kullanıyor. İkinci büyük düşman ise ‘varroa destructor’. Arının kan hücrelerine yumurtalarını bırakan bu mayt, bu saldırı ile arı larvalarına girebiliyor. Yumurtalarını arı larvalarının üzerinde kırılıyor. Anne ile genç maytlar, arıların kapalı hücrelerindeki yavru arının vücut sıvılarını sömürerek büyüyorlar. Arıyı bu süreçte öldürmedikleri için arı büyüdüğünde arıyla birlikte hücresinden çıkıyor.lar Çok kısa sürede kovana yayılan maytlar kovanı tamamen yok ediyorlar.

Teorinin ikinci ayağı ise böcek ilaçları. Arıcılar tarafından kulanılan ‘neonicotinoid’ler, nikotin ailesinden gelen bir çeşit zehir. 90’lı yıllarda satışa çıkan bu haşere ilacı, doğal yaşam için çok zararlı olan ddt’ye alternatif olarak, “sağlıklı” olduğu için sunulmuştu. Zamanla zararlı olduğu anlaşıldı. Bunu daha önce yazmıştık. Sadece 2009 yılında dünya çapında 1.5 milyar euro’luk satış hacmine ulaşan bu ilaç, kendi kategorisinde liderliğini oturdu.
Endüstriyel tarım ürünleri olan kanola ve mısır başlıca olmak üzere böcekleri bitkiden uzaklaştırsın düşüncesi ile daha birçok meyve ve sebzede kullanılan bu ilaç, arıların doğrudan sinir sistemine zarar veriyor. Arıların yön bulma kabiliyetlerini körelten bu ilaç, kovanın yerini bulabilen arılarla birlikte kovana girince, bütün koloniyi kısa sürede etkileyip önce felç sonra öldürüyor. Uluslar arası tarım platformlarında tartışılan bu ilaçlar, yarattığı parasal büyüklük göz önüne alındığında hala cazibesini koruyor.
Tüm bu bilgilerei, nedenlere ek olarak arı ölümleri sebepleri arasında ‘genetik çeşitsizlik’, ‘tek tip ürün tüketimi’, ‘hızlı hasat yüzünden düşen beslenme düzeyi’, ‘doğal alanların yok edilmesi gibi zararlı insan aktiviteleri’ gibi etkenler de “doğal ortamlarına” eklenince arıların kitleler halinde ölmesi kaçınılmaz olmaya devam ediyor.